Uzmanlardan derinlemesine görüşler
Bizim yaptığımız iş ile sertifikanın hiç bir alakası yok. Hatta
aralarında dağlar kadar fark var. Bu işi yapabilmen için öncelikle Cesur olacaksın;
sonrasında da bilgili… Denizi, insanları tanıyacaksın. Prosedür gereği sertifika
şart!
Tamam ama adamın sertifikası var, yüzme bilmiyor, insan kurtarmayı bilmiyor! Özetle;
sertifika hayat kurtarmıyor, bu iş belge ile değil bilgi ile yapılıyor…
Dalgasız bir denizde özellikle yaşlıların ve çocukların çok dikkatli olmaları
gerekir.
Cankurtaranların da öncelikle bu kategorilere giren insanları takip etmesi lazım.
Çünkü
düzgün, dalgasız bir denizde bir anda kaybedersin çocuğu, derine düşer ve boğulur.
Yaşlılar için de durum aynı; Tansiyonu düşer, kalbi sıkışır, başına güneş geçer, bir
anda düşer denizin içinde ve o kalabalık içinde bulamazsınız
Bir kişi boğuluyor, on kişi onu kurtarmaya gidiyor ama hiçbirinin kurtarma konusunda
bilgisi yok. Teşekkür ederim hepsine cesaretli davrandıkları için ama sonra bir
bakıyoruz; onbir kişi boğuluyor… O bir kişiyi kurtarmak için yola çıkan iki
cankurtaran,
onbir kişiyi kurtarmak için uğraş veriyor. Bizi en çok yoran olay bu…
Bizim yaptığımız iş ile sertifikanın hiç bir alakası yok. Hatta
aralarında dağlar kadar fark var. Bu işi yapabilmen için öncelikle Cesur olacaksın;
sonrasında da bilgili… Denizi, insanları tanıyacaksın. Prosedür gereği sertifika
şart!
Tamam ama adamın sertifikası var, yüzme bilmiyor, insan kurtarmayı bilmiyor! Özetle;
sertifika hayat kurtarmıyor, bu iş belge ile değil bilgi ile yapılıyor…
Dalgasız bir denizde özellikle yaşlıların ve çocukların çok dikkatli olmaları
gerekir.
Cankurtaranların da öncelikle bu kategorilere giren insanları takip etmesi lazım.
Çünkü
düzgün, dalgasız bir denizde bir anda kaybedersin çocuğu, derine düşer ve boğulur.
Yaşlılar için de durum aynı; Tansiyonu düşer, kalbi sıkışır, başına güneş geçer, bir
anda düşer denizin içinde ve o kalabalık içinde bulamazsınız
Bir kişi boğuluyor, on kişi onu kurtarmaya gidiyor ama hiçbirinin kurtarma konusunda
bilgisi yok. Teşekkür ederim hepsine cesaretli davrandıkları için ama sonra bir
bakıyoruz; onbir kişi boğuluyor… O bir kişiyi kurtarmak için yola çıkan iki
cankurtaran,
onbir kişiyi kurtarmak için uğraş veriyor. Bizi en çok yoran olay bu…
Bir yanda 'outdoor giysi' dünyasının yıldızı Challenger Outdoor…
Diğer yanda Türkiye Güzeli, Dünya'nın 'en iyi vücutlu manken'i Ece Gürsel… The Great
WildLife; işte bu ikiliyi buluşturdu ve ortaya dış mekan çekimlerinin en
güzellerinden
biri çıktı… Ece Gürsel ve Challenger Outdoor'un biraraya geldiği bu çekim,
Türkiye'nin
en güzel coğrafyalarından birinde yapılmalıydı. Bu nedenle çıktık yola ve
Türkiye'nin
doğa harikası olan bölgesine, Karadeniz'e geldik…
İlk durağımız Trabzon'du… Fırtına Vadisi'ne gittik, adeta fırtınalar estirdik.
Ardından
yüzyıllardır ziyaretçi akınına uğrayan, her göreni adeta büyüleyen Sümela
Manastırı'na
konuk olduk. Bir organizasyonun içinde The Great WildLife, Ece Gürsel, Challenger
Outdoor varsa ve bulunduğunuz yer de Trabzon ise yaylalara çıkmak şarttı. Dağların
arasından, virajlı yollardan geçtik ve biranda önümüzde cennetten bir tablo belirdi
sanki; Uzungöl'deydik…
Dergimizin müdavimleri
bilirler, bir önceki sayımızda yer vermiştik Türkiye'nin ilk Vagona Tiny House
oteline…
Buralara kadar gelmişken Çamlıhemşin'e uğradık ve Vagona Tiny House butik otelinde
Nursel Yıldız'ın konuğu olduk.
"Yaptığım her işe, her zaman çok değer verdim. Para kazanmak
herkes
için önemli ama benim asla birinci önceliğim olmadı. Benim önceliğim her zaman 'iyi
oyuncu' olmaktı. Aşk ile, şevk ile, zevk ile, neşe ile devam ediyorum." Çocukluğumda
kapı komşumuz, Zeki Alasya'nın sevgili eşi Oya Alasya'nın annesiydi. Hayrandım Zeki
Bey'e. Onlara gide gele bende de tiyatro
oyunculuğu olabilme konusunda bir fikir uyandı. Bana ön ayak olan isim rahmetli Zeki
Alasya'dır özetle…
Bizler tiyatrodaydık. Fakat ekranlarda bu kez dizi sektörü akmaya başlamıştı.
Tiyatrodan
tanıştığım birçok arkadaşımı ekranlarda, bu dizilerde oyuncu olarak görmeye
başlamıştım.
Bir süre sonra ben de hayatın olağan akışına kapıldım, dizi sektörüne girdim. Çok
değerli dizilerde, çok değerli oyuncularla oynadım ve çok değerli karakterleri
canlandırdım. Henüz tam olarak hedeflediğim yerde değilim. Her zaman daha iyisi var
sonuçta.
Tiyatroda çok büyük duayenlerle karşılıklı oynamıştım. Bu kataloğu gösterdiğim
arkadaşlarım hep şu yorumu
yapar: "Sen 10 tane konservatuvar bitirmişsin! Çünkü bu oyuncuların hepsi başlı
başına
bir konservatuvar…"
Her Türk kadınına ısrarla tavsiye ediyorum avcılığı. Gerektiğinde
vatan için, bayrak için hazır birer asker olduğumuzu da göstermek adına, iyi bir
başlangıç olacaktır bu. Çünkü hep denir ya: Her Türk asker doğar…
Bu, avcı Tuğçe Karademir'in hikâyesi: Aslında ailemizde av ve avcılıkla uğraşan hiç
kimse yoktu. Bir gün hedef dikmiş ve o hedefe atış yapan enişteme sordum, "Ben de
atabilir miyim?" Eniştem gülümsedi ve "Sen çay yap da içelim" dedi! Beni hafife aldı
işin doğrusu… Israr ettim, atış yaptım. Yaklaşık 40 metreden şişeyi vurdum. İlk
aşıyı,
bu şekilde almış oldum!
Öncelikle bir itirafta bulunayım; geçmişte avlanmaya pek iyi gözle bakmıyordum!
Ancak
gördüm ki, aslında avcılık sadece öldürmek değilmiş. Temiz hava, dağda ateş başında
keyifli sohbetler, eğlenceli ve bir o kadar da adrenalin, heyecan dolu sahneler…
Avcılık, bir yaşam biçimiymiş…
27-28 yıllık mimarım… 17 yıldır da bir fabrikanın ortağıyım… Pandemi
süresince büyük kriz yaşandı. Yeni bir şeyler üretmek zorundaydık. Vagona Tiny House
üretimine geçtik. Evlerine tıkılıp kalan insanlar, bu yeniliğe büyük ilgi gösterdi.
Türkiye'de ilk Vagona Tiny House otelini de hizmete açtık. Doğada, doğa ile içiçe nasıl
yaşanır, insanlar bunu deneyimliyor. Tiny House büyük bir özgürlüktür aslında…
Pandemi döneminde fuarlar tamamen kapandı. Farklı bir şey üretmek zorundaydık. Tiny Life
yapıyordum, Vagona Tiny House da yapmaya karar verdik. Büyük talep oldu. Pandemi
döneminde yaşanan kriz ile Vagona Tiny House hayatımıza girdi… Hayatım boyunca hiçbir
zaman para odaklı çalışmadım. Yapım bu… Tamamen başarı ve mutluluk odaklı biriyim.
Yaptığı işi seven, yaptığı iş ile insanları mutlu ettiğinde mutlu olabilen bir
insanım.
Kemoterapi alıyordum. Bu süreci 7 ay boyunca sakin bir şekilde geçirmemi sağlayan
insanlar var. Öğrendiklerim, en nihayetinde benim
doğaya dönüşümü de sağladı. Şu an mesela yüksek katlı bir binaya çıkamıyorum, ayağım
yere yakın olmalı diyorum. Doğada olmalıyım diyorum sürekli. Ben kanseri doğa ile
yendim, ben kanser ile doğaya döndüm.
Dekompresyon hastalığı, halk arasında 'vurgun' olarak bilinir.
Dalgıçların derinlerden birdenbire yüzeye gelmesi ile ortaya çıkar. Bu nedenle,
dalışlarda yüzeye yavaş gelme, gerekiyor ise dekompresyon durağı gibi kurallar vardır…
Emboli; damarlar içerisinde tıkanıklığa neden olabilen pıhtı, yağ parçacıkları ya da gaz
kabarcığı gibi bir oluşumun yer almasıdır. Arteriyel gaz embolisi; atardamar içinde gaz
kabarcığı bulunması demektir…
Kendilerine, bir Sualtı Hekimi'ne giderek, hastalığın dalışta riskli bir etkisi olup
olmadığı yönünde fikir almalarını öneririm. Biz, Covid-19 geçirmiş dalıcıların, dalışa
uygunluğunu değerlendirmek için bir çalışma başlattık…
Avrasya Projesi'nde dalgıçlar, 108 metre derinlikteki basınca eşdeğer basınç altında
çalıştılar. Bu basınçta, narkotik etkisi nedeni ile hava solunamadığı için karışım gaz
soludular. Günlerce, basınç odasında yaşadılar, orada uyuyup orada beslendiler. Basınç
odasından çıkabilmeleri yaklaşık beş gün sürüyordu…