Kurtlar Vadisi’nde KAMBUR TERÖRİST, Kertenkele’de MAFYA BABASI SOKRAT, Kırmızı Oda’da DOKTORLARIN HOCASI
LEVENT İNAL
Sorunlu bir okul hayatım oldu! Çünkü 80’lerden, hatta biraz daha öncesinden bahsediyorum. Anarşinin kol gezdiği, okumanın zor olduğu günlerdi. Bu ağır şartlar altında liseye kadar okuyabildim. Üniversite sınavına mecburen ileri yaşlarda girebildim...
Aybeniz Orhan Röportajı
* Aybeniz Orhan: Bugün The Great WildLife dergisi için Levent İnal ile beraberiz. Tiyatro oyuncusu, sinema oyuncusu… Kendisine çok özel sorular yönelteceğiz ve aldığımız cevaplar ile çok tecrübeli bu usta oyuncuyu daha yakından tanıma şansı bulacağız. Bakalım kendisini ne kadar sıkıştırabileceğiz! Levent Bey, öncelikle hoş geldiniz. Röportajımızın başında sizi biraz tanımak isteriz.
Levent İnal: Ben 1965 yılının 15 Temmuz günü Ankara’da dünyaya gelmişim. Yengeç burcuyum. Fazlasıyla da yengeç burcunun özelliklerini taşıyorum zaten.
Gençlik dönemimde okul hayatımız devam ediyordu, ama sorunlu bir devamdı bu! Çünkü o dönemleri sizler de bilirsiniz. 80’li dönemlerden hatta biraz daha öncesinden bahsediyorum. Anarşinin kol gezdiği, okumanın zor olduğu günlerdi. Ben de bu ağır şartlar altında okumaya çalıştım bir yere kadar aslında! Liseye kadar okuyabildim. Üniversite sınavına ise ileri yaşlarda girebildim. İktisat Bölümü’nü kazandım, okudum ama yarıda bıraktım. Sonrasında Halkla İlişkiler’i kazandım, onu da yarıda bıraktım.
Küçüklüğümden beri tiyatroya bir ilgim, meyilim vardı. O yıllarda konservatuvara girecektim, ama okulumdan dolayı oraya da gidemedim. Dolayısıyla konservatuvar okuyamadım, olmadı. Yani alaylı bir tiyatrocuyum ben. Rahmetli Levent Kırca ile tanıştım ve tiyatro hayatım başladı böylece. Allah rahmet eylesin, mekânı cennet olsun, çok severdim kendisini. Levent Kırca ile tanışıp tiyatroya ilk adımımı attığımda, takvim yaprakları 1990, 1991’li yılları gösteriyordu. Bir süre tiyatroda birlikte olduk. Ancak şartlar gereği tiyatroya bir süre ara vermek ve Ankara’da ticari işlerle uğraşmak zorunda kaldım. İki kez evlendim. İki ayrı eşimden iki tane çocuğum var; biri 24, diğeri 16 yaşında…
“Filmlerde ve dizilerde genelde kötü adamları oynuyorum! Mafya babası oluyorum, sürekli kötülük peşinde koşan karakterleri canlandırıyorum. Oysaki değişik karakterleri oynamayı çok isterdim. Mesela akıl hastanesinde yatmakta olan bir deliyi canlandırmayı çok isterdim.”
Biraz önce de bahsettiğim gibi yıllarca ticaretle uğraştım. Ancak bu süreçte yine dizi, sinema işlerinde de yer aldım. Ticaret hayatımda çok büyük iflaslar yaşadım. Ülkenin ekonomik koşullarından dolayı yaşandı bu iflaslar. Büyük mal varlıklarımız elimizden gitti. Yaklaşık 10 sene önce her şeyi bıraktım ve Ankara’ya veda ederek İstanbul’a yerleştim. Çünkü dizi, sinema ya da tiyatro için Ankara’dan gidip gelmek çok zor oluyordu. 10 senedir İstanbul’dayım.
Doğa ve deniz… Beykoz’da ikisi bir arada! İstanbul’un her köşesi bir başka cennet…
* İstanbul’da nerede oturuyorsunuz?
Şu an bana göre İstanbul’un en güzel yerinde, Beykoz’da oturuyorum.
* Tabii doğaya hakimsiniz. Gerçi İstanbul başlı başına bir cennet ama değerini ne kadar biliyoruz, o da ayrı elbette… Dünya’nın her yerini geziyoruz, gidiyoruz geliyoruz, ama görüyoruz ki İstanbul başka bir güzel…
Doğa ve deniz… Beykoz’da ikisi bir arada… Bu arada İstanbul için olan fikirlerinize de tamamen katılıyorum. Bu şehrin her köşesi bir başka güzel kesinlikle…
İktisat’ı kazandım, yarıda bıraktım. Halkla İlişkiler’i kazandım, yarıda bıraktım. Küçüklüğümden beri tiyatroya ilgim vardı. O yıllarda konservatuvara da gidemedim. Levent Kırca ile tanıştım, mesleki yolculuğum başladı. Alaylı bir tiyatrocuyum ben.
* Şu ana kadar kaç tane dizi, sinema filmi ve tiyatro oyununda görev aldınız? Hangi diziler, hangi sinema filmlerinde izledik sizi?
İnanın şu ana kadar o kadar çok işte görev aldım ki… Dizi olarak Kurtlar Vadisi var, Muhteşem Yüzyıl, Abdülhamit var. Arka Sokaklar’da zaman zaman görev aldım konuk oyuncu olarak. Kertenkele dizisinde rol almıştım. Orada iyi bir karakteri canlandırmıştım. ‘Sokrat’ diye bir mafya babasını oynamıştım. 55-60 bölüme yakın bir işti Kertenkele… Kırmızı Oda’da rol aldım. Çok güzel bir diziydi gerçekten. Oradaki rolüm kısa sürdü, çünkü senaryoyu değiştirmeleri gerekti. Ben orada Binnur Kaya’nın hocasını oynuyordum. Aynı zamanda kocasını tedavi edecektim. Ancak o dönem bir şeyler oldu ve senaryo değişti. Kırmızı Oda belki de hepimizin hayatlarından birer alıntıydı senaryo olarak. Gerçek bir hayat öyküsüydü.
Beyaz Karanfil diye bir dizim vardı. Şu an bir çırpıda aklıma gelenleri söylüyorum, umarım arada unuttuklarım olmaz! Türkler Geliyor diye bir sinema filmi çekilmişti. Orada görev aldım. İki Gözüm Ahmet filmi var.
Gerçekten kaliteli işlerin ömrü, maalesef 5 haftayı geçmiyor. Çünkü reyting almıyor
* Farklı bir konuya giriş yapalım. Sizce bugün Türkiye’de gerçek tiyatrocular ve gerçek dizi, sinema oyuncuları hak ettikleri gerçek değerlerini bulabiliyorlar mı?
Asla… Asla… Hepsi bir kenarlarda oturuyorlar. Çünkü Türkiye’de birtakım şeyler çok yer değiştirdi. Değerler, değer yargıları yer değiştirdi. Şu an insanlar, çok farklı değerlere meyil ediyorlar. Maalesef günümüz Türkiye’sinde gerçek tiyatrocular, gerçek dizi ve sinema oyuncuları, hak ettikleri gerçek değeri bulamıyorlar. Ne yazık ki Türkiye’de değerler çok değişti.
Gerçekten kaliteli işlerin birçoğu, bir bakıyorsunuz beş bölüm devam ediyor ve beş bölüm sonra final yapmak zorunda kalıyor. Güzel işler maalesef izleyicisine ulaşamıyor. Neden, nasıl bilmiyorum ama gerçek bu…
Türkler Geliyor diye bir sinema filmi çekilmişti. Orada görev aldım. İki Gözüm Ahmet filmi var. TRT’de çok güzel drama-belgeseller yaptık. Birinde Gazi Osman Paşa’yı oynadım. Şu anda da TRT’ye‘Mükemmel Eşleşme’ adında bir dizi çekiyoruz…
* İnsanlarımızın karakteri mi değişti? Entrikalar, mafyöz karakterler daha çok prim yapmaya mı başladı?
Değil, öyle değil… Aslında onlar da gerekli, olmalı… Çünkü o diziler de günümüzde yaşanan olaylardan kesitler sunuyor hepimize.
Kurtlar Vadisi çok doğru bir diziydi. Ancak doğru mesajları almayı bilene…
* Gerekli ama çok özür dileyerek söylüyorum. Şimdi Türkiye’de silah konusunda bu kadar çok konuşma yapılırken, bu kadar çok silahlı filmin, dizinin çekilmesi sizce doğru mudur? Ben de silah kullanan bir kadın olarak soruyorum bu soruyu size… Silah eğitimini aldığınızda elinizdeki bir aksesuardır, ama eğitimini almamış iseniz, bir cahilin eline geçtiğinde öldürücü bir unsur haline gelir. Bu tür dizileri, filmleri insanlar kendilerine model olarak, örnek olarak alıyorlar.
Bu açıdan baktığınızda elbette doğru değil tabii. Çekilmeli böyle diziler, ama bu kadar abartmanın bir anlamı yok birtakım şeyleri. Böyle dizileri, filmleri ve oradaki karakterleri insanların rol model olarak almaları elbette doğru değil. Bu biraz da cehaletten kaynaklanan bir durum belki de.
Eğitimi yeterli olmayan kimi insanlar, işte bu tip karakterleri bir değer olarak kabul ediyorlar ve sonucunda hiç de istemediğimiz bir noktaya geliyoruz. Kabadayılık, silahla güç gösterisi gibi durumlardan etkilenen kesim de belli aslında. Bakıyorsunuz; iyi eğitim almış, belirli seviyelere gelmiş insanların elinde silah yok. Çünkü silah ile işi yok. Bu kesimin silahı, elindeki kalemi… Ama bakın, ne kadar çok cahil olan, cehaletin içinde hapsolmuş bir bölge varsa, orada böyle karakterler örnek alınıyor.
İyi eğitim almış, belirli seviyelere gelmiş insanların elinde silah yok. Çünkü silah ile işi yok. Bu kesimin silahı, elindeki kalem… Ama bakın, ne kadar çok cahil olan, cehaletin içinde hapsolmuş bir bölge varsa, orada bütün kötü karakterler örnek alınır.
Hatırlarsanız, geçmişte bazı diziler vardı. Hatta benim de içinde olduğum ve çok severek oynadığım Kurtlar Vadisi dizisini hatırlayın. O dizinin yayınlandığı saatlerde sokaklarda trafik biter, herkes evinde olurdu. O dönem için öyle bir iş gerekliydi bana göre… Çok doğru bir diziydi öncelikle. Ama belki de bu topluma biraz fazla geldi o dizi ve konusu. Çünkü cahil insanlar o diziyi, o konuyu, o karakterleri örnek aldılar ve sonuçları iç açıcı olmadı. Mesela o dönem okullara bakıyordun, liseli gençler siyah takım elbise giyiyor, çeteleşmeye başlıyorlardı. Lisedeki çocuklar sadece bu işin başlangıcıydı. O dizide yer alan bazı oyuncuların, Etiler’de silahla dolaştıkları bile söyleniyordu! Oynadığı karaktere kendini çok kaptırmışlardı. Bunun nedeni nedir, bilemiyorum.
* Bazı meslektaşlarım var, oynadıkları karakterin kişiliğine bürünüyorlar, rolden çıkamıyorlar!
Ben oynadığım bir karakterin içine girerim, oynarım ve orada kalır o karakter, sonra çıkarım. O roldür ve orada kalmalıdır. Fakat bazı insanlar var, bunu bünyesine sığdırıyor ve o kişiliğe bürünüyor, normal hayatında da aynı şekilde devam etmeye çalışıyor. Ben böyle insanları çok gördüm. Oynadığı karakterle özdeşleşen ve set dışında da aynı hayatı sürdürmeye çalışan insanları çok gördüm. Bana çok tuhaf geliyor bu durum.
* Levent bey, gelecek ile ilgili planlarınızdan, hedeflerinizden bahsedebilir misiniz? İçinizde kalan bir şey var mı? “Ya bak! Keşke şunu da yapsaydım. Şu oyunda ben oynamalıydım, çok daha iyi oynardım” dediğiniz bir şey… İçinde olmayı çok istediğiniz ama olamadığınız bir proje?
Olmaz mı?! Var tabii… Şu an çok hatırlamıyorum ve zaten isim de veremem. Filmlerde ve dizilerde genelde kötü adamları oynuyorum! Mafya babası oluyorum, sürekli kötülük peşinde koşan karakterleri canlandırıyorum. Oysaki değişik karakterleri oynamayı çok isterdim.
Ben, Allah’ın yüce adaletine çok güvenirim. Hep kendi doğru bildiğim yolda ilerlemek için mücadele ettim. Bu yaşıma geldim ve geriye dönüp baktığımda da doğru yolda yürümüş olduğumu görüyorum, hissediyorum.
* Aslında görüntü olarak da kötü adamlara çok benzemiyorsunuz. Neden sizi sürekli bu tip karakterlerde kullandılar?
En başlarda birkaç kez oynadık böyle karakterleri. İyi oynadık ve başarılı olduk demek ki! Sonrasında da sürekli böyle adamları oynadım. İnsanlar da böyle tanıdılar beni! Fakat çok farklı karakterlerde de olmak isterdim. Mesela akıl hastanesinde yatmakta olan bir deliyi canlandırmayı çok isterdim. Çok orijinal karakterlerle de boy göstermeyi çok isterdim.
Fakat Türkiye’de çok fazla yapılmıyor bu işler. Hep aynı diziler, hep aynı karakterler ve oyuncular da hep benzeri karakterleri oynuyorlar. Karakterlerin isimleri değişiyor ama konular hemen hemen birbirinin aynısı oluyor. Mekanlar değişiyor ama konular değişmiyor. Fakir kız, zengin oğlan gibi! Yeşilçam’ın devamı gibi aslında şu anda da sinema ve dizi dünyası… Üretemiyorlar, üretemiyoruz maalesef… Farklı senaryolar üretilmiyor.
Bütün kanallarda birbirinin kopyası konular, oyuncular ve diziler var…
Biraz da televizyon kanallarından kaynaklanıyor bu durum aslında… Çünkü klişe işler bu ülkede prim yapıyor ve bütün kanallar da bu yüzden birbirinin kopyası, alışılagelmiş klişe işlere önem veriyor. Çünkü seyirci, bu işlere takılıyor. Siz istediğiniz kadar çok farklı bir iş yapın, çok kaliteli bir yapım olsun. Ancak algısı az, izlenme oranları düşük olacağı için tutulmuyor. Çok rağbet görmüyor bu tür çalışmalar. Aslında çok farklı senaryolar yazan birçok insanımız var. Fakat dediğim gibi, izleyen kesimin istediği belli standartta diziler var ve onların haricindeki hiçbir programın yaşama şansı yok gibi…
Mesela bizim de var kendi projelerimiz… Çok güzel projelerimiz var. Biraz önce sormuştunuz ya, ‘gelecekte yapmak istediğiniz neler var’ diye… İşte bu projeleri hayata geçirmek istiyorum. İnşallah yakın zamanda bir yapım şirketi kurarak kendi projelerimi kendim hayata geçirmek istiyorum. İnanıyorum ki, bu işlerle bu piyasada da yer edineceğiz. Vakti zamanı geldi artık… Çok mücadele de ettik bu konuda. Önümüze hep engeller çıktı, setler konuldu.
Hayatımıza ‘digital medya’ girdi. Neftlix, Disney gibi. Bir boşluk vardı bu ülkede ve iyi yatırımcılar bu boşluğu görerek geldiler. Oradaki Türk dizilerinin izleyicisi çok fazla. Ancak bu dizileri televizyonda oynatamazsınız! Çünkü sansürlenirsiniz!
* Belki de doğru zaman değildi o dönemler… Şimdi zamanıdır ve çok başarılı olursunuz belki de… Bizler sürekli hayaller kuruyor, geleceği planlıyoruz ama Yaratan’ın bizim için kurduğu planlardır aslolan…
İnşallah doğru zaman şimdidir! Hani bir söz vardır ya; İnsanlar plan yaparken, Allah yukarıdan gülermiş…
Çevremizde yanlış yola sapan ve hiç hak etmediği değerlere sahip çok insan var
* Benim hayat felsefem bellidir. Birisi gitmek istiyorsa, bırakın gitsin. Bu işte de, arkadaşlıkta da, aşkta da, sosyal hayatımızda da böyle olmalı. Çünkü senin hayatına zarar verecekleri, çıkartıyordur Allah hayatından… Bir kişiye, bir ilişkiye körü körüne bağlanmak doğru değil diye düşünüyorum. Bizim inanmamız gereken tek şey, Allah’ın yüce adaleti...
Ben de Allah’ın yüce adaletine çok güvenirim. Ben hep kendi doğru bildiğim yolda ilerlemek için mücadele ettim. Bu yaşıma geldim ve geriye dönüp baktığımda da doğru yolda yürümüş olduğumu görüyorum, hissediyorum. Çıkarcılık yaparak yanlış yollara sapmadım. Fakat acı bir gerçek olarak şunu da söylemeliyim… Biz yanlış yollara sapmadık, ama çevremizde yanlış yollara sapanlar ve sonucunda hiç de hak etmedikleri değerlere ulaşan insanlar olduğunu da gördük. Belki de bundan sonrası bizim zamanımız olacaktır. Çünkü yapacağımız projelerle, halkımıza çok güzel mesajlar vereceğimize eminim. Bizim sektörde hep aynı yerde dönüp duruyoruz. Aynı projelerin devamları, kopyaları ya da tıpatıp aynıları! Bakın, hayatımıza ‘digital medya’ girdi. Neftlix girdi, Disney girdi. Daha birçok firma artık hayatımızın içinde… Çünkü bir boşluk vardı bu ülkede ve iyi yatırımcılar bu boşluğu görerek direkt geldiler Türkiye’ye…
Doğrusunu söylemek gerekirse, çok da güzel projelerle geldiler buraya hepsi de… Boş projeye de para yatırmıyorlar zaten!
Kambur bir terörist rolündeydim. Polat Alemdar karakterine işkence yapan bir terörist… Bu diziden sonra bir başka projeye dahil olacaktım. Yönetmen, benim gerçekten engelli olduğumu zannetmiş!
* Neftlix demişken devam edelim o halde. Bakın; Türk filmleri, bu platformda inanılmaz rağbet görüyor. Oysaki o filmleri normal televizyon kanalları için çeksen izlemezler!
Haklısınız… Fakat bu konuda bir önemli detay var: Sansür! Siz o filmleri, normal televizyon kanallarında yayınlayamazsınız. Sansürlenirsiniz!
Sahtekârlar her yerde var. Anlamadığım, bizim insanlarımız neden inanıyorlar!
* Zeytin Ağacı diye bir film izledim geçtiğimiz günlerde. Orada aile, soyağacı üzerinde fikir yürüten bir medyum mu, eğitmen mi biri var. O dizi sayesinde yoga uzmanı olduğunu söyleyen bütün sahtekârlar, astrolog olduğunu söyleyen sahtekârlar hepsi insanları dolandırmaya başladı.
Maalesef böyle durumlar yaşanıyor bizim ülkemizde… Piyasada da bu bahsettiğiniz türden insanlardan çok var. Her şeyde olduğu gibi yine iş eğitime geliyor. Cehaletten kaynaklanıyor bu aldatmacalar da. Bunun yanı sıra denetleme de yok. Yetkili kurum ve kuruluşlar bu konularda denetlemeler yapsalar, belki de bu işin önüne geçebilirler.
İnsanlarımız da inanmasınlar… İnanmasınlar bu sahtekârlara. Sonuçta aldatıldığını düşünen bu insanları da o sahtekârlara kimse zorla götürmüyor ki! İnsanların hayatlarında bazı boşluklar var ve bu fırsatçılar da o boşlukları dolduracak sahtekârlıkları çok iyi biliyorlar.
İnsanlar bazı inançlarını yanlış yolla değerlendiriyorlar. İçlerindeki boşluğu yanlış şeylerle doldurmaya çalışıyorlar. Belki de tutunacak bir dal arıyorlar ama aradıkları dal bu değil elbette. Bu insanların hiçbiri, bir sahtekârın yanında olduğunun farkında bile değil belki de. Hiçbir donanımı yok, bilgisi yok ama insanların içlerindeki boşluğu dolduracak yalanlarla, yanlışlarla çıkar sağlıyorlar. İnsanlarımız da bu sahtekârların yanına giderek feyz almaya çalışıyorlar. Böyle bir şey yok! İnsan, kendinin doktoru olmalı. İnsanın belli hedefleri, belli ilkeleri olması lazım. Hedefleri ve ilkeleri olan insanlar; böyle sahtekârlara ihtiyaç duymazlar zaten.
* Şu an girin twitter ya da diğer sosyal medya platformlarına. İnanın bana kanınız donar, aklınız durur. O kadar çoklar ki! Şaka gibi yani… Aklım almıyor, bir film ile, bir filmden yola çıkarak insanlar nasıl bu kadar kolay sömürülebilir.
Yazık, vallahi yazık. Ben izlemedim o filmi… Söylediğiniz iyi oldu, en kısa sürede izleyeceğim.
Sana ölmüşler değil, yaşayanlar lazım değil mi! Geçmişte hata varsa, o hatayı düzeltebilirsin
* Ortalık aile dizilimi terapisti ile doldu. İnsanları müthiş kullanıyor ve inanılmaz miktarlar kazanıyorlar.
Allah Allah… Senin neyine aile dizilimi… Sana ölmüşler değil, yaşayanlar lazım değil mi! Eğer geçmişte bir hata varsa, sen o hatayı yaşamak zorunda değilsin. Tam aksine sen o hatayı düzeltebilirsin. Ben zaten çok kaderci bir yapıya sahip değilim.
* Elbette senin için yazılmış bir kader var. Ancak bu kaderi şekillendirmek de senin elinde… İyi olmak senin elinde, kötü olmak da senin elinde… Bir hatan varsa o hatayı düzeltmek senin elinde…
Elbette… Aynen öyle… Tercihler ortada ve senin neyi tercih edeceğin, kaderini de büyük ölçüde değiştirir. Doğru tercihler yapmak için mücadele etmeli insan.
* Kurtlar Vadisi ya da Zeytin Ağacı gibi bir dizi, senin hayatına yön vermemeli yani…
Tabii… Bakın ben oynadım. Kurtlar Vadisi de benim çok hoşuma giden, hiçbir bölümünü kaçırmadan izlediğim bir dizi… Çünkü o dizinin hikâyesinden çok şeyler aldık hepimiz de.. Ve ben insanları da biraz uyandırdığını düşünüyorum bu dizinin, bu hikâyenin… Uyandırdı ama elbette o dizinin, o hikâyenin içinden gerekli mesajları almasını bilene…
Bunun dışında insanlar bu diziyi çok gerçekçi zannettiler. Daha doğrusu hayatlarına, yaşamlarının bir parçası gibi koydular. Oradaki bir karakter (Çakır) öldü, cenaze namazı kıldı insanlar! Dizide birileri öldürüldü, öldüren karakterleri sokakta görüp dövdüler! Döverek komaya soktular. Memati’yi öldüren arkadaşı bir dövdüler, çocuk bir hafta yoğun bakımdan çıkamadı.
Benim oradaki karakterim Suriye’de bir grubun lideriydi. Esat’ın sağ koluydu. Kendini saklayan, yıllarca aranan bir terörist. Kambur bir terörist, kendini kambur olarak saklıyordu. Hatta Polat Alemdar karakterini alıp işkence yapan, sorguya çeken bir teröristi canlandırıyordum. Kadıköy’de bir gün yolda yürüyorum. Karşıdan üç tane iri kıyım adam geliyordu. Beni görünce durdular, ben de kaldım olduğum yerde tabii… İçimden ‘n’oluyor’ diyordum. O adamlar, karakteri çok sevmişlerdi. Geldiler ve bana sarıldılar. “Ağabey, seni çok beğendik dizide” dediler ve fotoğraf çektirmek istediler. Ben ilk etapta bana saldıracaklarını düşünmüştüm oysa!
Çünkü izleyicilerin büyük çoğunluğunun kahramanı Polat Alemdar’dı ve ben de ona işkence eden teröristtim dizide. Geçmişte yaşananlar aklıma gelince korkmuştum elbette. Ancak sonuçta yaşananları görünce de gurur duydum. Demek ki oynadığım karakterin hakkını vermiştim ve güzel bir iş çıkarmıştım. Ve o adamlar da diziyi doğru izlemişlerdi sonuçta.
Bakın size bir anımı daha anlatayım. Bu diziden sonra bir menacer arkadaşım, beni daha farklı bir işe yönlendirdi. Yeni projede ‘Başhekim’ rolünü oynamam söz konusuydu. Görüntülerim yönetmene gitmiş. Yönetmen, “Arkadaş, bu adam bu role uymaz ki! Adam sakat yani sonuçta” demiş! Kurtlar Vadisi’ndeki görüntüleri izleyen yönetmen, benim gerçekten kambur olduğumu düşünmüştü. Yanındaki arkadaşlar, “Hocam yapmayın etmeyin. Adam o dizide rol gereği sakat” diyorlar. Demek ki o karakterin hakkını sonuna kadar vermişim diye düşündüm bu yaşanan olaydan sonra. Bir yönetmen bile benim dizideki gibi kambur olduğumu düşünüyorsa, o karakteri çok başarılı oynadığım söylenebilir elbette. Çok hoşuma gitmişti bu olay.
Kaliteli işlere prim verelim lütfen! Ve biraz da okuyalım, cahil kalmayalım
* Kusura bakmayın, sizi biraz sıkıştırmaya çalıştım! Sonuçta çok güzel bir sohbet çıktı ortaya. Dergimize bir renk, bir ışık getirdiğinizi düşünüyorum. İnşallah hayatınız boyunca istediğiniz her şey önünüze hazır gelsin.
Hepimiz için geçerli olsun bu güzel dilekleriniz.
* Bize vakit ayırdığınız için teşekkür ediyorum ve son sözü size bırakıyorum. Buyrunuz…
Günümüzde birçok değerler yok oldu. Bu değerlere sahip çıkalım. Sadece sinema sektöründe değil, hayatın her alanında, her konuda, her sektörde her şeyin en güzeline, en iyisine sahip çıkalım. O değerlere sarılalım. Kaliteli işlere prim verelim.. Ve mutlaka biraz da okuyalım… Okuyalım, cahil kalmayalım.
* Teşekkür ederim.
Ben teşekkür ederim.